Günlük hayatta ruhsal sağlığımızı olumlu ya da olumsuz etkileyen birçok olay yaşarız. Aile ilişkileri, arkadaşlık ilişkileri, iş ilişkileri, çalışma durumu ve çalıştığı koşullar, okul hayatı ve ekonomik sıkıntılar gibi dışsal faktörler ve etkileşimler ruhsal sağlımızı olumlu ya da olumsuz etkiler. Günlük hayatımızda bunlardan biri ya da birkaçında yaşayabileceğimiz sorunlar bizi kısa vadede ya da uzun vadede etkiler. Yaşanılan problemin devamlılığı ile etki süresinin doğru orantılı olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzün başlıca problemlerinden olan ekonomik sıkıntıların uzun süreli bir problem olarak nitelendirebiliriz. Ekonomik sıkıntılar özellikle pandemi süreciyle birlikte daha da tik yapar hale geldi. Piyasa kurlarının yükselmesi ile temel gıdalarda dahil birçok ihtiyaca zam gelmesi, insanların alım gücünü olumsuz etkiledi. İşsizliğinde arttığı bu sürede özellikle büyük şehirlerde ciddi ekonomik problemler yaşanmaya başladı. Hayat pahalılığının artması ve alım gücü arasında oluşan ters orantı insanların sadece sosyolojik olarak değil psikolojik olarak da ciddi şekilde etkilediğini görüyoruz.
Yaşam kalitesi ile ruhsal sağlık arasında bir ilişki olduğunu yapılan birçok çalışma ile görmekteyiz. Daha düşük ekonomik düzeye sahip olan bireylerde stres ve olumsuz duygular, ekonomik alım güçleriyle doğru orandadır. Maslow’un öncelik sırasına göre oluşturduğu “ihtiyaçlar hiyerarşisi “ nin en alt basamağında temel ihtiyaçlara yer veriyor. Birey bu ihtiyaçlarını karşılayamadan üst aşamalara geçerek kendini geliştirme ve gerçekleştirme, saygı ve sevgi ihtiyacı gibi ihtiyaçları karşılamada eksiklik yaşayacağını belirtmiştir. Günümüzde ekonomik alım gücünün toplumun büyük bir çoğunluğunda düşük bir seviyede olması maalesef ki bireyleri en alt basamakta bulunan temel ihtiyaçlara odaklanıp, yalnızca en alt basamakla sınırlı kalmaya zorluyor.
İşsizlik, iş doyumunun azlığı, çalışma koşullarının kötü olması ve alınan ücretin yetersiz olması gibi ekonomik sıkıntılar maalesef hiç düşünemeyeceğimiz kadar bireyleri ruhsal bunalıma sürüklüyor. Dünya Sağlık Örgütü’ nün de yaptığı açıklamada depresyon, günümüzün en yaygın ruhsal problemi haline gelmekte. Yine aynı şekilde ülkemizde ve dünyada da yapılan birçok çalışmada işsizlik, düşük sosyoekonomik düzey gibi ekonomik faktörler, bireyi depresyona sürükleyen büyük etkenlerden biri. Alım gücünün düşük olması birey üzerinde stres ve yetersizlik duygularını arttırmakta. Bunlarda ruhsal bunalımı temel bileşenleri haline gelir. Geleceğe dair belirsizlik, kişinin karamsar olmasına neden olur. Var olan bu ekonomik sıkıntılar kendini en belirgin iç dünyamızda ve çevremiz ile olan etkileşimlerimizde gösterir. Bireyin iç dünyasında yaşadığı bu sancılı süreç ister istemez çevresine de yansıyor ve çevresinden de aldığı olumsuz tepkilerle birlikte daha da çıkılmaz bir duruma sürükleniyor. Ülkemizde ve dünyada yüzlerce kişinin geçim sıkıntıları nedeniyle intihar ettiğini görüyoruz. Bunun yakın örneklerinden birini geçtiğimiz şubat ayında yaşadık. Genç bir çift yoksulluk nedeniyle çocuklarını yakınlarına bırakıp intihar etmişti. Yine aynı şekilde Van’da da intihar etme veya intihar etme teşebbüsünde bulunan bireyler oldu. Geçtiğimiz yıllarda Van’da 53 yaşındaki bir vatandaş yaşadığı ekonomik problemler nedeniyle intihar etti. Bu örnekler maalesef ki daha da artırılabiliyor. Temel insan haklarından olan yaşam hakkını birey yaşadığı ekonomik sıkıntıların üzerinde oluşturduğu baskı ile girdiği ruhsal bunalım sonucu, bu hakkından kendi isteğiyle feragat etmek zorunda kalıyor. Elbette ki bu sosyo ekonomik düzeyi yüksek olan bireylerde ruhsal bunalım yoktur demek değil ancak var olan ekonomik sıkıntılar ruhsal bunalımı etkileyen büyük faktörlerden biridir.
Yaşam kalitesi ile ruhsal sağlık arasında bir ilişki olduğunu yapılan birçok çalışma ile görmekteyiz. Daha düşük ekonomik düzeye sahip olan bireylerde stres ve olumsuz duygular, ekonomik alım güçleriyle doğru orandadır. Maslow’un öncelik sırasına göre oluşturduğu “ihtiyaçlar hiyerarşisi “ nin en alt basamağında temel ihtiyaçlara yer veriyor. Birey bu ihtiyaçlarını karşılayamadan üst aşamalara geçerek kendini geliştirme ve gerçekleştirme, saygı ve sevgi ihtiyacı gibi ihtiyaçları karşılamada eksiklik yaşayacağını belirtmiştir. Günümüzde ekonomik alım gücünün toplumun büyük bir çoğunluğunda düşük bir seviyede olması maalesef ki bireyleri en alt basamakta bulunan temel ihtiyaçlara odaklanıp, yalnızca en alt basamakla sınırlı kalmaya zorluyor.
İşsizlik, iş doyumunun azlığı, çalışma koşullarının kötü olması ve alınan ücretin yetersiz olması gibi ekonomik sıkıntılar maalesef hiç düşünemeyeceğimiz kadar bireyleri ruhsal bunalıma sürüklüyor. Dünya Sağlık Örgütü’ nün de yaptığı açıklamada depresyon, günümüzün en yaygın ruhsal problemi haline gelmekte. Yine aynı şekilde ülkemizde ve dünyada da yapılan birçok çalışmada işsizlik, düşük sosyoekonomik düzey gibi ekonomik faktörler, bireyi depresyona sürükleyen büyük etkenlerden biri. Alım gücünün düşük olması birey üzerinde stres ve yetersizlik duygularını arttırmakta. Bunlarda ruhsal bunalımı temel bileşenleri haline gelir. Geleceğe dair belirsizlik, kişinin karamsar olmasına neden olur. Var olan bu ekonomik sıkıntılar kendini en belirgin iç dünyamızda ve çevremiz ile olan etkileşimlerimizde gösterir. Bireyin iç dünyasında yaşadığı bu sancılı süreç ister istemez çevresine de yansıyor ve çevresinden de aldığı olumsuz tepkilerle birlikte daha da çıkılmaz bir duruma sürükleniyor. Ülkemizde ve dünyada yüzlerce kişinin geçim sıkıntıları nedeniyle intihar ettiğini görüyoruz. Bunun yakın örneklerinden birini geçtiğimiz şubat ayında yaşadık. Genç bir çift yoksulluk nedeniyle çocuklarını yakınlarına bırakıp intihar etmişti. Yine aynı şekilde Van’da da intihar etme veya intihar etme teşebbüsünde bulunan bireyler oldu. Geçtiğimiz yıllarda Van’da 53 yaşındaki bir vatandaş yaşadığı ekonomik problemler nedeniyle intihar etti. Bu örnekler maalesef ki daha da artırılabiliyor. Temel insan haklarından olan yaşam hakkını birey yaşadığı ekonomik sıkıntıların üzerinde oluşturduğu baskı ile girdiği ruhsal bunalım sonucu, bu hakkından kendi isteğiyle feragat etmek zorunda kalıyor. Elbette ki bu sosyo ekonomik düzeyi yüksek olan bireylerde ruhsal bunalım yoktur demek değil ancak var olan ekonomik sıkıntılar ruhsal bunalımı etkileyen büyük faktörlerden biridir.