Dijital Dünyanın Yan Etkileri: Sanal Oyun Bağımlılığı
Gazetemizin Yazarı Olan Psikolog Hazal ŞAHİN bu haftaki yazısı tamda can alıcı...
Teknolojinin hızla hayatımızı sardığı bu dönemlerde dijital medyadan uzak durmak neredeyse imkânsız bir hale dönüşüyor. Büyükten küçüğe toplumun her kesiminde akıllı telefon kullanımını görüyoruz. Evde, işte, sokakta her yerde teknolojinin bu nimetiyle iç içeyiz. Dünyanın bir ucundan başka bir ucuna bağlanmamızı sağlayan internet ağı ile hayatımız daha da kolaylaşıyor. Ancak bu kolaylıkların yan etkileri de hayatımıza girmeye başlıyor. Bunlardan en belirgini sanal oyun bağımlılığı. Oyun oynamak, çocukluğumuzda birçok gerçek olayı taklit ederek ve mış gibi yaparak, hayatı öğrenmemizin eğlenceli bir yoluydu ve bu aktivite insanlık tarihi boyunca vardı. Gelişen dünyayla birlikte oyunlarda değişip gelişmeye başladı. Sanal dünyanın aktifleşmesi ile birlikte 1970’lerden beri var olan video oyunları, daha çarpıcı bir hal almaya başladı. Daha canlı ve çeşitliliklerle bireyleri kendine çekmeyi başardı. Bu oyunlar yalnızca küçük yaş bireyleri değil her yaştan bireyi içine alabilecek çeşitlilikte. Ancak dijital oyunlar özellikle genç nesli daha çok tehdit eden bir bağımlılık haline gelmiş durumda.
Oyun bağımlılığı, henüz ruh sağlığı uzmanlarının tanı koymada baz aldığı DSM-5 tanı kitabında yer almasa da, DSM-5’ in üçüncü ekinde kumar bağımlılığı ile bezer bir şekilde tanımlanıyor. Dünya Sağlık Örgütünün tıbbi referans kitabı olan Uluslararası Hastalık Sınıflandırması’nda “bilgisayar oyun bağımlılığı” olarak geçiyor. Oyun bağımlılığı bireyi gündelik hayatından kopararak, basit öz bakım gereklerinden bile kısarak, iş ve aile yaşamını olumsuz etkileyerek, bireyi gerçek ve toplumsal hayattan soyutlayarak; oyun oynamadığında gergin ve huzursuz hmesine, oyuna dair yoksunluk çekmesine, kişisel ve toplumsal işlevinin bozularak daha yalnız ve pasif bir birey haline gelmesine neden olmaktadır. Aynı zamanda yapılan araştırmalar uzun süreli dijital oyun oynamanın bu psikolojik etkilerinin dışında, fizyolojik bozuklukların da oluşmasına sebep olabileceğini göstermiştir. Bireyde yoğun konsantrasyon nedeniyle gözlerde kayma, görme becerisinde zayıflama, dikkat dağınıklığı, ellerde uyuşukluk ve kuvvetsizlik, migren ağrıları, yorgunluk problemleri sıklıkla yaşanmasına neden olabiliyor.
Oyun bağımlılığının ana nedenlerine baktığımızda, oyunun beyine yolladığı dopamin miktarının fazla oluşu kişide bitmesini istemediği bir haz uyandırır. Bu hazzı gerçek hayatta karşılayamayan birey oyuna daha fazla yönelmeye başlar. Sosyal çevresi tarafından veya ailesi tarafından kabul edilmeyen, dinlenilmeyen, yaşadığı ortamda kendini yabancı gibi hisseden, dış çevresi ile fazla temasta bulunamayan bireylerde oyun bağımlılığını daha fazla görüyoruz. Yani sosyal çevresinde fazla aktifleşemeyen kişi, oyun ortamının ona sunduğu rahatlık ve imkân ile kendini oyun dünyasında daha rahat göstermeye başlıyor. Bu da ihtiyacı olan hazzı karşılamasını sağlıyor. Özellikle sonu olmayan oyunlarda birey biraz daha gayret ederse kazanacakmış gibi hisseder ve bunun için zaman harcayarak başarmak için çabalar. Oyunda kaybetme olmasına rağmen gerçek hayatta çok zor sunulan tekrar dene mesajının burada bu kadar kolay verilmesi sürekli deneme ve bu kez başarabilirim düşüncesini tetikler. Çocukluk ve ergenlik çağında ciddi risk faktörü olan oyun bağımlılığıyla baş edebilmek için birçok önceleyici yol kullanılabilir. Oyun oynanabilecek sanal dünya kapıları olan telefon, tablet ve bilgisayar kullanımı kısıtlanabilir. Günlük hayatında yapabileceği reel etkinliklerin çeşitlendirilmesi, sosyal etkileşimler için teşvik edilmesi, sanatsal, kültürel ve spor aktivitelerine yönlendirilmesi; bireyin oyuna ayıracağı zamanda azalma ve oyun oynamanın bireyde oluşturduğu hazzın karşılanmasıyla, oyun bağımlığını önleyebilecek faktörlerdir.